Ancak Paris’te yine de içini kemiren bir şey vardı. 8 Mayıs’ta, daha geldiğinin ertesi gün yazılan “Sensiz Paris” şiirinden anlıyoruz bunu. Bu şiir yeni bir aşkın ilk ipuçlarıdır aynı zamanda. Nâzım’ın,
Yıktı mahvetti beni
Paris’te durup dinlenmeden gülüm,
seni çağırmak.
dediği kişi 1955’in Aralık ayında tanıştığı Vera Tulyakova’dır.
1932 doğumlu olan Vera, Nâzım’dan otuz yaş küçüktür. Sinema Enstitüsünü bitirmiş, Soyuz Multi Film Stüdyosunda çalışmaktadır. Arnavut masallarından yapacağı bir çocuk filmi için danışman ararken, bir yönetmen kendisine Nâzım Hikmet’i önerir.
İlk telefon konuşmasından sonra gidip gelmeler başlar. Nâzım, Vera’dan çok hoşlanmıştır. Bu duygusu gün geçtikçe güçlenip aşka dönüşmüştür. Ancak Vera, üç yıllık evlidir ve bir de küçük kızı vardır.
1956 Kasımında dokunaklı bir sesle sevgisini açığa vurur:
– Sizi seviyorum. Bunu anlıyor musunuz? Sizi seviyorum. Herhalde bütün bunlar gülünç geliyordur size. Şimdi sizin babanız ya da dedeniz yaşında olduğumu düşünüyorsunuzdur. Sizin yerinizde olsam ben de öyle düşünürdüm. Fakat anlayın çok acı çekiyorum. Kan akıyor yüreğimden, öylesine seviyorum sizi.
Vera usulca üzülmemesini söyler. Nâzım, ağlamaklı bir sesle konuşmasını sürdürür:
– İki saat sonra ülke dışına gidiyorum. Bana hiçbir umut vermeyeceğinizi biliyorum. Size bundan bir daha söz etmeyeceğim. Moskova’ya sizden kendimi tümüyle kurtardığımda döneceğim ancak.
Gerçekten de Nâzım, uzun bir geziye çıkar. Birçok Avrupa kentini dolaşır. Dokuz ay sonra Temmuz 1957’de Moskova’ya döner dönmez arar Vera’yı. Yeniden görüşmeye başlarlar. Birlikte İki İnatçı adlı bir oyun yazarlar. Nâzım’ın üzerinden yaşlılığın ruh hali uzaklaşmış, yeniden kendini ateşli, genç bir sevdalı gibi hissetmektedir.
Vera, Nâzım’ın gösterdiği aşırı ilgiye çok fazla direnemez ve onunla evlenmeyi kabul eder. Ancak Nâzım’la yıllardır birlikte yaşayan Dr. Galina bu duruma son derece üzülür. Nâzım, evini ve arabasını ona bırakarak bir otele taşınır.
1960 Ocağında Vera ile Kafkasya’nın dinlence kenti Kislovodsk’a giderler. Vera’nın adı ve bundan sonraki şiirlerinin değişmez imgelerinden “saçları saman sarısı” sözü ilk kez burada yazdığı şiirlerde geçer.
Kendini yeniden sağlıklı hisseden Nâzım, yıllardır binmediği uçağa da binmeye başlar.
Bu sırada yurtdışına çıkabilmek için yaptığı pasaport başvurularından bir sonuç alamayan Münevver Hanım da, oğlu Mehmet’le birlikte bir İtalyan parlamenterinin yatıyla Ayvalık’tan Yunanistan’a geçmiş, oradan da Varşova’ya gelmek üzere yola çıkmıştır.
Nâzım, Münevver ve oğlu Mehmet’le Varşova’da buluşur. Evlenmiş olduğunu, birlikte oturamayacaklarını söyler onlara. Bir ev tutup döşer. Münevver Hanım’a da Varşova Üniversitesi Doğu Dilleri Enstitüsü’nde bir iş bulur. Birkaç ay sonra yeniden ziyaretlerine gelir. Onları daha güzel bir eve taşır. Ancak bir daha onlarla görüşemez, yalnızca para göndermeyi sürdürür.
Münevver bir süre Varşova’da kaldıktan sonra Paris’e geçer. Evlenir. Türkçe’den Fransızca’ya çeviriler yapar.
Nâzım’ın Vera’yla olan birlikteliği bu yıllarda yaptığı yolculuklara da yansıdı. Pekçok yere yanında onu da götürdü. Birlikte gidemedikleri yerlerden ona özlem şiirleri yazdı.
Şairin 1961 yılında yazdığı “Saman Sarısı” adlı şiir başyapıtı olmasıyla özel bir önem taşır. Düşle gerçeğin, geçmişle bugünün bir arada verildiği, çağrışım zenginlikleriyle dolu şiir, bilinçakımı tekniğini andıran yapısı, masalsı ve lirik anlatımı, “saçları saman sarısı, kirpikleri mavi” yinelemeleriyle benzersizdir.
Bu yıllarda Nâzım, “Saman Sarısı” tekniğiyle başka şiirler de yazmıştır. Devrim ertesinde Küba’ya yaptığı gezinin heyecanını yansıtan “Havana Röportajı”, “Severmişim Meğer” bunların en ünlülerindendir.
Ekim 1961’de yapılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin XXII. Kongresi’ne çağrılmayışına üzülür, Nâzım. Çevresindekilere, “Bütün muhabirler orada, hatta burjuvalar bile, ama beni çağırmadılar! Yoksa ben burjuva muhabirlerinden daha mı tehlikeliyim? Unuttular mı, yoksa çağırmak mı istemediler beni?” diye sormaktadır.
Bunun yanıtını ancak ertesi yıl öğrenebilecektir. Nâzım’ı Kongre’ye çağırması İsmail Bilen’den istenmiş, ama o her defasında onun gelemeyecek kadar hasta olduğunu söylemiştir. 1963 yılı başlarında Lenin Ödülü’nün Nâzım Hikmet’e verilmesi düşüncesi doğduğunda da aynı kişi Nâzım’ı karalayıcı bilgiler vererek bunu engellemiştir.
Nâzım, bunları öğrendiğinde çok üzülmüş
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği
elimi sıkarken sapladığı bıçak.
dizelerini yazmıştır.
O yıllarda TKP merkezinin bulunduğu Almanya’nın Leipzig kenti ağır ve kirli havasıyla Nâzım’ın sağlığına iyi gelmemektedir. İsmail Bilen ise parti çalışmaları nedeniyle bu kentte daha uzun sürelerle kalmasını ısrar etmektedir. 3 Ağustos 1959 tarihli şiirinde Nâzım’ın bu ruh hali sezilir.
Bütün kapıları kapalı üstümüze
bütün perdeleri inik
ne bir mendil mavilik
ne bir avuç yıldız.
Bizi burda mı bastıracak ölüm
biz bu şehirden gülüm
çıkamayacak mıyız?
1962’de Nâzım, bu kez yanında Vera ile yeniden Paris’e gitti. O sırada İnsan Manzaraları’nın bir bölümü 1941 Yılında adıyla Fransa’da yayımlandı. Paris’te Yaşar Kemal’le de tanıştı. Bütün tanıdıklarını bırakarak bir gününü onunla yalnız geçirdi ve hayatını baştan sona ona anlattı.
Kosmaca oynayalım Güzin’ciğim
diye başlayan şiirler yazacak kadar mutlu, yaşam coşkusuyla doluydu. Türkiye üzerine “Vatan Haini” ve “Türkiye İşçi Sınıfına Selam” şiirlerini yazdı.
Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı otobiyografik romanını da yine bu yılda yazdı. Fransa’da Romantikler adıyla yayımlanan bu son derece içli romanda ‘20’li yıllardaki Sovyetler’de öğrenciliği sırasında yaşadığı bir aşkı ve ülkesindeki komünistleri, içinde bulunduğu “aşk hali”nin duygululuğu içinde yansıttı. “Altmışımın içindeyim. Beş yıl daha yaşayabilsem…” diye bitiyordu roman.
1963 Şubat’ında Afrika’ya yolculuk yaptı. Buradan on mektupluk “Tanganika Röportajı”yla döndü.
Son yolculuğunu mart ayında Berlin’e yaptı. Bir ay kaldı bu kentte.
Nisan’da “Cenaze Merasimim” adlı şiirini yazdı.
3 Haziran 1963 sabahı geçirdiği yeni bir kalp kriziyle ayrıldı dünyamızdan.
Cok tesekurler bu guzel yazi ve bilgiler icin.
[…] şiirdir. Kolay bir şiir de değildir. Korkunç imgelemler ve serbest çağrışımlarla doludur. Turgay Fişekçi şöyle tariff eder Saman Sarısını Düşle gerçeğin, geçmişle bugünün bir arada […]
Sözün Büyüsü…
Alıntı yapılmıştır….
[…] “Saçları Saman Sarısı Kirpikleri Mavi” | Turgay'ın Bloğu […]